Berlin'in mimari zenginliği beni sürekli şaşırtmıştır. Daha doğrusu mimari üzerine böylesine etraflıca düşünmeye Berlin'de başladım diyebilirim. Savaşta muazzam hasar almasından ve savaş sonrası farklı yönetim bölgelerine bölünmüş olmasından dolayı mimari çeşitlilik hemen kendini belli ediyor. Prusya başkenti Berlin, Hitler'in inşa etmeye çalıştığı Alman İmparatorluğu'nun başkenti Germania, İkinci Dünya Savaşı'nın bıraktığı izleri her yerde görebileceğiniz bir zamanlar harabeye dönmüş savaş sonrası Berlin, Sovyet Bloğu'nun dünyaya örnek gösterdiği, toplu konutları ile banliyolara dönüşmüş Doğu Berlin, son olarak da Avrupa'nın ve Dünya'nın en güçlü ekonomilerinden birine sahip olması nedeniyle göz alıcı, post modern projeleri ile donanmış yeni Berlin.
Bütün bu dönemleri yan yana, iç içe görebilmek tarih, mimari ve sosyoloji meraklılarını Berlin kendine ister istemez çekiyor. Daha önceden Berlin'i "Brütalist" teması altında gezip binaları fotoğraflamıştım. Bu yazıda ise Berlin'in en önemli mimarlarından Bruno Taut'un gerçekleştirdiği projeleri, aklındaki ideal işçi sınıfı yaşantısını ve son olarak da Türkiye ve Atatürk ile yolunun nasıl kesiştiğini anlatacağım.
Tam adıyla 'Bruno Julius Florian Taut' 4 Mayıs 1880 tarihinde o zamanlar Alman İmparatorluğu'na bağlı, adı Königsberg olan İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusya’ya bağlanan Kaliningrad kentinde doğmuştur. Ortaokuldan sonra inşaat teknik lisesine devam etmiş, 1903 yılından itibaren meşhur mimar Bruno Möhring’in yanında o dönemin popüler sanat anlayışı dekoratif öğeleri bol, taş ve metal işçiliği üzerine inşa edilmiş Jugendstil tarzında çalışmalar yürütmüştür.
1908 yılında Berlin Teknik Üniversitesi’nde sanat tarihi ve inşaat eğitimi almak üzere Berlin'e taşınan Taut bir sene sonra da kendi mimarlık ofisini kurdu. Berlin’de Bauhaus Ekolü kurucusu Walter Gropius ile beraber çalıştı. Sosyalist sempati beslemeye başladı ve özellikle dar gelirli kesim için yaşanabilir konutlar inşa etmeye adadı kendini. O dönemler bahçeli evler dünya genelinde popüler hale gelmişti. Bruno Taut da bahçeli evler projelerini Berlin'de uygulamaya başladı. Bu yazıda özellikle Falkenberg Bahçelievleri'ni ve At Nalı Toplu Konutları'nı inceleyeceğiz.
Gartenstadt Falkenberg (Falkenberg Bahçelievleri)
Bruno Taut ilk büyük projesini 1913 yılında Gartenstadt Falkenberg’de gerçekleştirdi. Doğa ile iç içe bahçeli, renkli evler tasarladı. Falkenberg Bahçelievleri 7000 kişiye ev sahipliği yapacak 1500 evden oluşuyordu. İngiltere’de 1880 yılından itibaren uygulamaya konulmuş "Bahçeşehir" projelerini örnek aldı. Evlere o kadar çok önem verildi ki, daha inşa esnasındayken her bir bahçesinin özel olarak düzenlenmesi için dönemin önde gelen peyzaj mimarı Ludwig Lesser ile anlaşıldı. Böylece Berlin’de ilk defa bir konut projesinde peyzaj mimarı kullanılmış oldu.
1500 ev inşa edilmesi planlanmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle ilk etapta 34, ikinci etapta ise 93 evin inşası tamamlanabildi.
Doğu Batı Almanya birleşmesinden sonra evlerin tamamı eski sahiplerine geri iade edildi. 1992’den sonra ise baştan aşağıya elden geçirildi.
Bruno Taut’un inşa ettiği evler rengarenktir. Dönemin baskın anlayışı sadece malzemenin doğal renginin kullanılmasını dikte ederken Bruno buna karşı gelip işçi sınıfının hayatını renklendirmeye çalışmıştır.
Buradaki evlere dönemin önde gelen mimarları “Boya Kutusu Sitesi” lakabını takıp dalga geçmişlerdir. Hatta gelmiş geçmiş en meşhur mimarlardan ve şehir planlayıcılarından olan Le Corbusier “Tanrım bu Bruno denen adam renk körü olmalı!” diye dalga geçmiştir.
Evlerin simetrik olmayışı da Bruno Taut’un özellikle istediği bir şeydir. Sanki kendiliğinden büyümüş çiftlik evleri izlenimi yaratmaya çalışmıştır.
Bruno Taut Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte pasifist olmuş ve askerlik görevini yerine getirmemiştir.
1924 yılına gelindiğinde yeni kurulan toplu konut şirketi GEHAG’ın başına getirildi. GEHAG günümüzde Deutsche Wohnen adı ile sadece Berlin’de 163.000 dairenin sahibidir.
Hufeisensiedlung (At Nalı Toplu Konutları)
1925 yılında GEHAG ile ortaklık ilk meyvesini verdi. At Nalı Toplu Konutları olarak Türkçeleştirebileceğimiz Hufeisensiedlung at nalı şeklinde inşa edilmiş ana kompleks ve etrafındaki 25 binadan oluşuyor. Toplamda 1285 dairenin yeraldığı proje Berlin’in konut sorununun çözülmesine önemli ölçüde yardımcı olmuştur.
Modern mimari anlayışıyla inşa edilmiş binalar dar gelirli kesime güzel düzenlenmiş bahçeler, her dairede merkezi ısıtma sistemi, elektrik ve ayrı banyo sunan bir projeydi. Birçok insan projenin toplumun alt tabakasına göre fazla gösterişli olduğunu, bu kadar özenilmesinin gereksiz olduğunu düşünüyordu. Dönemin Berlin Belediye Başkanı Gustav Böss Taut’un projesine arka çıkarak tepkilere “Toplumun alt tabakasını üste çıkarmak istiyoruz” diye yanıt verdi.
Yapımı 1925-1933 yılları arasında gerçekleşen At Nalı Konutları hızla büyüyen Berlin’in konut ihtiyacına cevap verebilmesi için gerçekleştirilen projelerden biridir. 1850’lerden itibaren Berlin’in nüfusu her 25 yılda ikiye katlanacak kadar müthiş bir hızla artmaktaydı. Avrupa’nın kültür anlamında en önemli şehri haline gelen Berlin aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da endüstrinin kalbi konumuna ulaşmıştı. 1920’lerde 3.8 Milyon nüfusa ulaşan şehir New York ve Londra’dan sonra dünyanın en kalabalık metropolü haline gelmiştir. Şu an Berlin’in nüfusu 3.6 Milyon olup yüz sene öncesine göre daha az kalabalıktır. Bu dramatik nüfus artışı özellikle Neukölln, Kreuzberg, Wedding ve Prenzlauer Berg gibi işçi sınıfı mahallelerinde aşırı kalabalıklaşmaya yol açtı. Aynı yatağı vardiyalara göre 3 işçinin paylaştığı dönemlerdi. Buna sıcak yatak deniyor.
1285 daire ve 679 bahçeli ev olarak tasarlanan proje herkesin kolayca bahçeye ve yeşil alana ulaşmasını amaçlıyordu. 350 metrelik at nalı şeklindeki merkezi binanın etrafına iki üç katlı küçük evler serpiştirilip kasaba ve şehir hayatının iç içeliği verilmeye çalışılmıştır.
Özellikle her kapının farklı tasarıma sahip olmasıyla öne çıkan proje bol yeşil alanlı, şehre yakın rengarenk bir toplu konut sunmaktadır.
Her dairede ayrı yatak odası, küvetli banyo ve mutfak bulunmasıyla dönemin çok ilerisinde olan proje herkes tarafından büyük ilgi ve talep gördü. Aynı zamanda dairelerin içlerinin dizaynları ile de yakından ilgilenen Taut dönemin önde gelen anlayışı Bauhaus ekolüne çok yakındı. Hatta o günlerde “Daireyi Tautlamak” diye bir deyim ortaya çıkmış, evin içinin Taut anlayışına göre dekore edilmesini tanımlıyordu.
Martin Wagner Taut’a politik ilişkiler kuran bir iletişimci gibi çalışıyordu.1998 yılında GEHAG’ın özelleştirilmesiyle daireler özel kişilere satılmıştır. Gartenstadt Falkenberg gibi Hufeisensiedlung da UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alır.
Naziler'in İktidara Gelişi
1933 yılında Hitler ve partisi Nasyonel Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle sosyalist fikirleri ve yahudi kimliğiyle bilinen Taut ülkesini terketmek zorunda kaldı.
İlk olarak İsviçre’ye sığınan Taut Japon mimar Isaburo Ueno’nun davetiyle Fransa, Yunanistan, Türkiye, Rusya üzerinden Japonya’ya gitti. 1933-1936 yılları arasında burada kaldı ve Japon minimalizmine hayranlık duydu. Japon mimarisi üzerine yazmış olduğu üç önemli kitabı bulunuyor. Ise Tapınağı ve Kyoto'da bulunan Katsura İmparatorluk Villası'na duyduğu hayranlığını her yerde belirtmekten kaçınmadı.
Taut'un Japonya'da tasarladığı tek eser olan Hyuga Ailesi için inşa ettiği Atami'deki Hyuga Villası Japon geleneksel anlayışı ile Batı'nın mimari dokunuşlarını içeriyor. Şu an koruma altında bulunan villa ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Bir süre Tokyo’da endüstriyel mobilya tasarımcısı ve öğretmen olarak çalışan Taut'un büyük ekonomik sıkıntılar çekmese de önemli projelerde yer alamadığı biliniyor.
Türkiye Kapılarını Açıyor
Naziler iktidara geldikten hemen birkaç ay sonra bütün Yahudi biliminsanlarının diplomaları iptal edildi ve görevlerinden el çektirildi. Böyle bir ortamda öncelikle açlıkla sınanan biliminsanları hayatlarının da kısa süre içinde tehlikeye gireceğini biliyorlardı. Böylelikle göç edecekleri ülke arayışına girdiler. Hollanda güvenli değildi; her an Naziler’in işgaliyle karşılaşabilirdi. Fransa Yahudilere kapılarını açmıyordu. Amerika güvenliydi ama çok uzaktı ve gitmek meşakkatliydi. İsviçre 1000 kişi aldıktan sonra “maalesef küçük teknemizde herkese yetecek yer yok” diyordu. Bu atmosferde 1933 yılında Darülfunun’u kapatıp İstanbul Üniversitesi’ne çeviren yeni kurulmuş, gencecik Türkiye Cumhuriyeti yetişmiş biliminsanı sıkıntısı çekiyordu. İnönü Hükümeti’ne ve Atatürk’e Hitler’in görevinden atmış olduğu biliminsanlarının Türkiye’ye davet edilmesi fikri sunuldu ve hemen kabul edildi. 1933 yılından itibaren 300’ü aşkın vatansız biliminsanı Türkiye’ye geldi.
Savaştan sonra Almanya’ya geri dönüp Batı Berlin’in ilk belediye başkanı olacak Ernst Reuter, ünlü ekonomi profesörü Wilhelm Röpke, Türk operasına çağ atlatan kişilerden oyuncu ve yönetmen Carl Ebert, Türkiye hukuk eğitimini baştan aşağı yenileyen Ernst Hirsch, Gazi Üniversitesi Müzik Enstitüsü’nün kurucusu Eduard Zuckmayer gibi birçok saygın eğitimci Türkiye’nin kucak açmasıyla Nazi zulmünden kurtulmuştur. Bu kafilenin içinde yer alan Bruno Taut ise Türkiye Cumhuriyeti’nin davetiyle 1936 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde mimari profesörü olarak görevine başladı.
Taut Türkiye’de
Üniversitede bir yandan dersler veriyor, kitaplar yazıyor; aynı zamanda da Anadolu'yu geziyor ve projeler gerçekleştiriyordu. Taut, statik ve çerçevesi çizilmiş bir Türk mimarisi yaratma fikrine de karşı çıkıyor, mimarın ve sanatçının farklı kültürlerden etkilenmesi gerektiğinin, hatta bunun zorunlu olduğunun altını çiziyordu. Yine Taut’a göre akademinin temel direği mimari olmalıydı. Resim, heykel, geleneksel sanatlar gibi diğer kollarda eğitim gören 215 öğrenciye karşılık 95 mimarlık öğrencisi vardı ki; bu da yeterli olmanın çok uzağındaydı. İstanbul’da ders vermesine rağmen Türkiye’nin birçok yerinde özellikle okul projelerinde yer aldı. Japonya’da geçirdiği dönemde tanıştığı mimar bir arkadaşına yazdığı mektupta “Özgürce mimarlık yapıyor ve ders veriyorum. Dış etkiler açısından özgürüm, çünkü Atatürk uzmanlık alanlarına karışmıyor” diye bahsediyor.
Türkiye’deki Eserleri
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya binası, Ankara Atatürk Lisesi, İzmir Cumhuriyet Kız Enstitüsü, Ankara Cebeci Ortaokulu, Trabzon Lisesi ve Ortaköy sırtlarında bulunan kırmızı pagoda konut Bruno Taut’un bizzat kendi tasarladığı evidir.
Bruno Taut’un diğer önemli eseri ise Atatürk’ün vefatının ardından inşa ettiği tören katafalkıdır. 20 Kasım’da yapılacak tören için inşa etmesi istene katafalkı astım hastası olmasına rağmen yoğun tempoda geçirdiği uykusuz günlerin ardından törene ancak yetiştirebilmiştir. Soğukta, dışarıda çalışan Bruno Taut son hizmetinden sonra hastalanıp 24 Aralık günü, yani Atatürk’ten 45 gün sonra vefat etmiştir. Katafalk inşası hizmeti için teklif edilen ücreti kabul etmeyip çocuklarına bırakmak üzere basit bir teşekkür mektubu istemiştir.
Taut'un Ölümü
Bruno Taut ölümünün ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne yaptığı katkılardan ötürü Edirnekapı Şehitliği'ne gömülmesi kararlaştırıldı. Edirnekapı Şehitliği'nde yatan tek gayrimüslim kişi olan Bruno Taut her sene Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencileri ve öğretim görevlileri tarafından mezarı başında anılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından kısa süre geçmişken patlak veren İkinci Dünya Savaşı'ndan hangi zorluklarla uzak durulduğu, "Haymatlos" yani "Vatansız" biliminsanlarına Hitler'e karşı gelmek pahasına nasıl sahip çıktığı, davet edilen alanlarında uzman biliminsanlarının sayesinde akademinin temellerinin ne denli sağlam atıldığı yadsınamaz bir başarı öyküsüdür. Elbette bu biliminsanlarına serbest ve iyi bir ortam sunuldu ama her birinin en fazla beş yıl içinde Türkçe öğrenmesi şart koşuldu. Üretilen projeler geldikleri ülkelerden basitçe, öylece alınan projeler değildi. Her biri üzerine uzun uzadıya düşünülmüş, yeni kurulmuş Cumhuriyet'in mimari kültürü oluşturulmasına yönelik önemli adımlardı. Bruno Taut da bu fikir doğrultusunda var gücüyle çalışmış önemli bir Türkiye dostudur.
Şu an Berlin'de onun inşa ettiği evleri görüp Türkiye'ye yolunun düşmesi hikayesini düşündükçe içimi sıcak bir mutluluk kaplıyor.
Comentarios